28 Şubat’ın akılsızlığına neden karşı çıktık ki…
28 Şubat döneminin yasa ve kural dinlemeyen baskıcı uygulamalarına, bugün AK Parti’yi oluşturan ana gövde dahil hepimiz haklı olarak şiddetle karşı çıkmıştık. Çünkü, cuntacıların akılsızlıklarının insan hakları açısından hiçbir makul açıklaması yoktu.
Sonra devran döndü, hukuku ve özgürlükleri esas aldığını söyleyen ve bu konuda topluma vaatlerde bulunan AK Parti iktidar oldu. Birileri, AK Parti iktidarının ilk on yılını yok saymaya devam etse de iktidar o yıllarda önemli adımlar attı. Geleceğe dönük ‘niyet okumak’ gibi bir meziyetimiz olmadığına göre, mevcut uygulamalara itibar etmek durumundaydık ve öyle yaptık.
Ancak bir gerçek de var ki AK Parti iktidarı, özellikle son on yılda bizzat kendi attığı demokratik adımları bile inkar ederek hem demokrasiye inananları büyük hayal kırıklığına uğrattı hem de topluma büyük sıkıntılar yaşattı, halen de yaşatmaya devam ediyor.
Kim ne derse desin, AK Parti’ye gönül verenler açısından çok trajik günlerden geçiyoruz. Kim derdi ki gün gelecek, yıllarca Filistin sloganları atan, yüreği Gazze’de katledilen çocuklar için çarpan dindar-muhafazakar insanların oy verdiği AK Parti iktidarında, Gazze için destek sloganları atan insanlar tutuklanacak… Çoğu insan için inanması güç olsa da ne yazık ki dindarların iktidarında demek ki bunlar da yaşanacakmış.
Bu konuda en son örnek 29 Kasım’da yaşandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TRT World Forum’daki konuşması sırasında “Gemiler Gazze’ye bomba taşıyor, Neden Azerbaycan petrolü Türkiye üzerinden İsrail’e gidiyor?” şeklinde slogan atarak protesto eden 9 kişi tutuklandı.
Netanyahu’nun Gazze’deki soykırımına öfke duyan sivil insanların, “Nehirden denize özgür Filistin” benzeri attıkları sloganlar, Türkiye Cumhuriyeti devletini nasıl yıkacak doğrusu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.
Maalesef bu tutuklamaların hiçbir hukuki gerekçesi bulunmamaktadır. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 3. maddesi “herkesin önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu” hükmünü içermektedir. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü’nün bu konudaki görüşü de son derece açıktır: Barışçıl protesto, insan haklarımızı kullanmanın dinamik ve kamusal bir yoludur. Tarih boyunca protestolar, birey ve grupların itiraz, görüş ve fikirlerini ifade etmelerine, adaletsizlik ve istismarı açığa çıkarmalarına ve iktidardakilerden hesap vermelerini talep etmelerine olanak sağlamıştır.
Peki Ankara, İsrail’in Gazze katliamını ve Türkiye’den İsrail’e yapılan ticareti protesto eden sivillerin “Özgür Filistin” sloganlarından neden bu kadar rahatsız oluyor?
Amerika dahil bütün Avrupa başkentlerinde binlerce insan aylardır her gün protesto eylemleri yapıyor, kendi iktidarlarını en sert şekilde eleştirmekten çekinmiyor. İşin garip tarafı, Türkiye’de iktidar çevreleri Batı’daki eylemleri destekliyor ama iktidar, Türk protestoculara adeta terörist muamelesi uygulayarak onları tutukluyor.
İşin en dramatik tarafı da tutuklama kararını başörtülü bir hakimin vermiş olması… “9 kişinin başörtülü bir hâkim tarafından tutuklanmasını Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız vicdanlarının neresine yerleştiriyor?” diye soran Saadet parti milletvekili Bülent Kaya’nın şu sözleri son derece manidar: “Bu sıralarda oturan milletvekili arkadaşlarımız da otuz sene önce, o gençlerle aynı duyguları yaşıyorlardı; 28 Şubat süreçlerinde kolluk kuvvetleri tarafından ağızları zorla kapatılırken bugün, bu 9 kardeşimin yaşadıklarını hissediyorlardı.”
Biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin konusunda en duyarlı mesajlar veren ve Netanyahu’nun Gazze’deki katliamlarına en sert söylemleri dillendiren bir lider. Erdoğan’ın bu duyarlılığını taktir etmemek mümkün değil. İyi güzel de bu durumda “Nehirden denize özgür Filistin” sloganları atarak protesto eylemi yapan insanların tutuklanmasını nasıl izah edeceğiz?
Diyelim ki iktidar, bu protestolarla iç kamuoyunda kan kaybedeceği endişesi taşıdığı için böylesine şahin politikalar uyguluyor. Ama yine de bu, fotoğrafı tam izah etmiyor.
Unutmayalım, iktidar “İsrail’le ticareti bitirdik” açıklamalarına rağmen, ticaretin devam ettiğine dair iddialar da devam ediyor.
İşte tam bu noktada, ister istemez insanlar “yoksa bilmediğimiz başka gerçekle mi var” sorusunu sormak zorunda kalıyorlar.